👤

4. sınıf sosyal bilgiler ikinci ünite özeti lutfen acil sinava bir gun kaldi acill boş yazanlar bildirilir anlatimli atanlar en iyi secilir ​

Cevap :

Cevap:

Selam!

Açıklama:

İnternetten yararlandım. Ben buraya koydum kendim eğitimhane.com dan da bakabilirsin.

  2.ÜNİTE:KÜLTÜR VE MİRAS AİLEMİN TARİHİ

Aile, kökleri geçmişe doğru uzanan toplumsal bir kurumdur. Ailelerimizin geçmişinde evlilikler, akrabalık ilişkileri, doğumlar, ölümler ve göçler önemli yer tutar. Pek çok insan da aile büyüklerinin nasıl evlendiklerini, nerelerde yaşadıklarını ve hangi işlerde çalıştıklarını öğrenmek ister.

Aile bireyleri birbirlerine güçlü akrabalık bağlarıyla bağlıdır. Aile birliğini ve akrabalık bağlarını devam ettirebilmek için ailemizin geçmişini bilmemiz gerekir. Ancak aile tarihimizi kitaplarda veya başka bir yerde hazır hâlde bulamayız. Bu nedenle onu kendimiz araştırıp ortaya çıkarmalı ve yazmalıyız.

Aile tarihi hazırlanırken genellikle sözlü tarih yöntemi kullanılır. Sözlü tarih, olayların tanığı olan kişilerle yapılan söyleşilere dayanılarak yazılır.

Aile tarihimizi oluştururken sözlü tarih yönteminin yanı sıra yazılı ve görsel kaynaklardan ve çeşitli nesnelerden de yararlanırız. Fotoğraflar, mektuplar, diplomalar, koleksiyonlar, kıyafetler ve çeşitli ev eşyaları bu tür kaynaklardan bazılarıdır.

Sözlü tarih çalışmasının aşamaları şunlardır:

 Görüşme yapılacak kişi belirlenir.

 Görüşme yeri ve zamanı belirlenir.

 Sorular belirlenir.

 Görüşme sırasında kullanılacak araç gereçler hazırlanır.

 Görüşme yapılır.

 Görüşme kayıtları düzenlenerek yazılı hale getirilir.

MİLLÎ KÜLTÜR ÖGELERİMİZ

Millet; dil, tarih ve kültür birliği olan insan topluluğudur. Bir milleti oluşturan insanlar çeşitli amaçlarla araç gereçler yapar, yapılar inşa ederler. Duygu ve düşüncelerini söz, yazı, müzik veya resim yoluyla anlatmaya çalışırlar. Sevinçlerini ve üzüntülerini paylaşarak kader ortaklığı yaparlar. Uzun bir zamana yayılan bu yaşantılarının sonucunda da millî kültür adı verilen, kendilerine özgü maddi ve manevi değerler meydana getirirler. Böylece her millet; dili, gelenek ve görenekleri, millî kıyafetleri, bayramları, inançları, ahlaki değerleri ve sanat anlayışı ile başka milletlerden ayrılır.

Kökleri tarihin derinliklerine uzanan Türk milleti zengin bir kültüre sahiptir. Misafire kahve ikram etmek, dinî bayramlarda büyüklerin ellerini öpmek, hastaları ziyaret etmek, sünnet ve düğün törenleri yapmak millî kültür ögelerimizdendir. Ayrıca hepimizin evinde millî kültürümüzü yansıtan eşyalar ve sanat eserleri vardır.

Millî kültürümüzü yansıtan ögeleri yalnızca evlerimizde değil çevremizde de görebiliriz. Bunlar mahallemizdeki tarihî bir yapı, şehrimizin meydanındaki bir anıt veya çarşıda, pazarda satılan el işi ürünler olabilir. Millî kültür ögelerimizi görebileceğimiz yerlerden biri de pek çok şehrimizde bulunan etnografya müzeleridir.

Egitimhane.com

1

H&Y

 

 Çevrenizde millî kültürümüzü yansıtan, çeşitli amaçlarla inşa edilmiş mimari yapılar görürsünüz. Bu yapılar tarihî bir cami, köprü, çeşme, medrese, kervansaray veya bir ev olabilir.

Millî kültür değerlerimiz içinde bayramlarımızın ayrı bir yeri vardır. Bayramlar akrabalarımıza ve çevremizdeki insanlara karşı olan sevgimizi ve saygımızı göstermemize fırsat sunar. Bayram kutlamaları ister ev ziyaretiyle isterse sosyal medya veya telefon aracılığıyla yapılsın herkesin yüzünde bir gülümseme yaratır.

GEÇMİŞTEN BUGÜNE ÇOCUK OYUNLARI

DALYE

Oyun iki takım arasında bir top ve avuç içi büyüklüğündeki yassı kiremit parçalarıyla oynanır. Kiremit parçaları üst üste dizilir. Atışı yapacak takımın oyuncularından biri elindeki topu dört beş metre uzağa dizilmiş kiremitlere doğru yuvarlar. Oyuncu bir kiremit bile olsa yıkmayı başardığı anda takım arkadaşlarıyla birlikte etrafa kaçışır. Ebe olan takımın oyuncuları ise topla kendi aralarında paslaşarak kaçanları vurmaya çalışırlar. Bu sırada kaçan oyuncular bir yandan vurulmamaya dikkat ederken diğer yandan kiremitleri tekrar üst üste dizmek için fırsat kollarlar. Dalye oyununda topla vurulan oyundan çıkar.Oyuncu, üzerine gelen topu yakalayabilirse vurulmamış sayılır. Daha sonra tuttuğu topu rakiplerinin alamayacağı bir yere fırlatarak arkadaşlarına zaman kazandırır. Vurulmaktan kurtulup kaçabilen oyuncular kiremitlerin tamamını yeniden dizebilirlerse dalye yapmış olurlar ve oyun yeniden başlar. Atışı yapan takımın bütün oyuncuları taşların tamamını dizemeden vurulurlarsa oyunu kaybetmiş sayılır ve ebe olurlar. Bu durumda atış hakkı diğer takıma geçer.

AŞIK OYUNU

Geleneksel çocuk oyunlarımız arasında bazı değişikliklerle günümüze kadar gelebilmiş olanlar da vardır. Bu tür oyunlara verilecek en güzel örnek bugün misket veya bilye adlarıyla bildiğimiz aşık oyunudur.

Genelde dört ya da beş kemikle oynanan aşık oyununda oyuncu sınırlaması yoktur. Hem çocuklar hem de yetişkinler arasında yaygın olan bu geleneksel oyun genellikle 5 ya da daha fazla kişiyle oynanır. Oyunun başında büyük bir daire çizilir. Farklı renklerdeki aşık kemikleri dairenin içine yerleştirilir.

Oyundaki temel amaç enek adı verilen kemikleri kullanarak aşık kemiklerini dışarı çıkarmaktır. Eneklerin içi kurşunla dolu olduğu için diğer kemiklere oranla daha sert ve dayanıklıdır.

Her etapta oyuncunun tek bir vuruş hakkı vardır. Oyuncu dairenin dışarı çıkardığı kemiğin sahibi olur. İlk vuruşta kemiği dışarı çıkaran bir vuruş hakkı daha kazanır. Oyuncu kemiği ıskalar ya da dairenin dışarı çıkarmazsa sıra diğer oyuncuya geçer.

Oyunun başlangıcında her oyuncuda eşit sayıda aşık kemiği bulunur.

SAKLAMBAÇ

Saklambaç oynarken oyuncu sayısına bir kısıtlama getirilmez. Oyunculardan biri ebe olarak seçilir. Ebe bir duvara, ağaca ya da başka bir nesneye kafasını yaslar ve gözünü genellikle kolu yardımıyla-

2

 H&Y

 kapatarak oyuncular tarafından kararlaştırılmış bir sayıya kadar birer birer sayar. Ebenin yaslandığı bu yere sobeleme yeri denir. Bu sırada diğer oyuncular ebenin onları göremeyeceği yerlere saklanırlar. Oyuncuların amacı, "Önüm arkam sağım solum sobe" diyerek saymayı bitiren ebenin onları aramak için sobeleme noktasından ayrıldığında gelip ellerini sobeleme noktasına dokundurarak sobe yapmaktır. Ebeden önce sobe yapabilen oyuncular kendilerini bir sonraki turda ebe olmaktan kurtarırlar ancak ebenin saklandığı yeri bulup kendisinden önce sobelediği oyuncu ise bir sonraki turda ebe olur ve oyun bu şekilde oyuncular oynamaktan sıkılıncaya kadar devam eder.

TOPAÇ ÇEVİRME

Topaçlar,şimşir gibi sert ağaçlardan yapılan bir ucu sivri, armuda benzeyen oyuncaklarmış. Topaçın sivri ucuna daha uzun süre dönmesini sağlamak için kabara denilen çivi çakılırmış. Topaç, bal mumu yedirilmiş pamuk bir ip yardımıyla döndürülürmüş. Bir ucu işaret parmağına bağlanan ipin diğer ucu topacın sivri ucundan gövdesine doğru sarılır ve topaç hızla yere fırlatılırmış. Oyun çocukların topaçlarını aynı anda döndürmesiyle başlar, topacı en fazla dönen çocuk oyunun galibi sayılırmış.

Çocuklar geçmişin topaç oyununu bugün teknolojik ürünler olan çekmeli topaçlarla oynuyorlar. Genellikle plastikten imal edilen ve eski topaçlara pek benzemeyen bu oyuncaklar bir fırlatma aracına takılarak çevriliyor. Çekmeli topaçlar stad­ yum denilen genellikle daire şeklindeki ortası çukur bir alana fırlatılıyor.

Eskiden ülkemizde oynanan çocuk oyunlarını incelediğimizde bunların çoğunlukla evin dışında, bahçede, sokakta veya boş bir alanda oynandığını görürüz. Bu oyunlar, aynı anda birden fazla çocuğun katıldığı grup oyunlarıdır. Günümüzde ise grup oyunları azalırken tek başına oynanan oyunlar artmış ve çocuklar sadece evlerde oyun oynar hâle gelmiştir.

Çocuklar artık zamanlarının büyük kısmını bilgisayar ve televizyon başında geçirmektedir. Bu sebeple özellikle büyük şehirlerde geleneksel oyunlar gibi geleneksel çocukluk da kaybolma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu değişimin başlıca nedenleri teknolojinin gelişmesi ve hızlı kentleşmedir. Boş alanların ve bahçeli evlerin azalması nedeniyle çocuklar arkadaşlarıyla yüz yüze iletişim kurabilme imkânı bulamamaktadır.

Teknoloji sadece çocuk oyunlarını değil oyuncakları da değiştirmiştir. Bugün çoğu el yapımı oyuncağın yerini fabrikalarda üretilen yapbozlar, uzaktan kumandalı arabalar, plastik bebekler, robotlar ve bilgisayar oyunları almıştır.

BİR KAHRAMANLIK DESTANI: MİLLÎ MÜCADELE

Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türk milleti bundan yüzyıl kadar önce yurdunu elinden almak isteyen işgalcilerin saldırısına uğramıştır. Ancak işgalci devletler ne kadar güçlü olursa olsun milletimiz onlara boyun eğmemiş ve Millî Mücadele’den zaferle çıkarak varlığını korumasını bilmiştir.

Millî Mücadele’nin kazanılmasında Türk milletinin bağrından çıkan kahramanlarımızın payı büyüktür. Bu kahramanların başında “Ya istiklal ya ölüm!” (1) diyerek Millî Mücadele’yi başlatan Gazi Mustafa Kemal Atatürk gelir.

3

H&Y

 

 1881 yılında Selanik’te doğan Mustafa Kemal, askerî okullardaki eğitimini tamamladıktan sonra 1905 yılında ordudaki görevine başladı. Onun askerlik hayatına adım attığı yıllarda Osmanlı Devleti büyük tehditlerle karşı karşıya bulunuyordu. Sömürgeci Avrupa Devletleri Osmanlı topraklarını paylaşma konusunda anlaşmışlardı.Bu devletlerden İtalya’ya karşı 1911’de Trablusgarp’ta savaşan Mustafa Kemal,1914’ten 1918 yılına kadar süren Birinci Dünya Savaşı’nda çeşitli cephelerde görev üstlendi. Çanakkale Cephesi’nde kazandığı zaferden dolayı halk arasında “Anafartalar Kahramanı” olarak tanındı.

Osmanlı Devleti 30 Ekim 1918’de imzaladığı Mondros Ateşkes Antlaşması’yla bağımsızlığını ve kendini savunma imkanlarını kaybetti.İngiltere,Fransa ve İtalya ateşkes antlaşmasına dayanarak terhis edilen ordumuzun silahlarına el koydu.Limanlarımızı,demir yollarımızı ve telgrafhanelerimizi denetimleri altına alıp topraklarımızı işgal ettiler.

Mustafa Kemal ,ülkemizin uğradığı bu felaket karşısında ümidini kaybetmedi.”Geldikleri gibi giderler.” diyerek işgalcilerin yurdumuzdan kovulacağına olan inancını dile getirdi.

19 Mayıs 1919’da Millî Mücadele’yi başlatmak üzere Samsun’a ayak bastı.Anadoluya geçen Mustafa Kemal, ilk iş olarak arkadaşlarıyla milli bilinci uyandırmaya çalıştı. Bu amaçla Havza ve Amasya’dan genelgeler yayımlayarak Türk milletine yurdumuzun içinde bulunduğu durumu ve kurtuluş yolunu anlatttı.Halktan işgallere karşı protesto mitingleri düzenlemesini ve mücadele etmesini istedi.Başkanı seçildiği Erzurum Kongresi’nde vatanın bölünmez bir bütün olduğunu vurguladı.Sivas Kongresi’de ise milli cemiyetleri tek çatı altında toplayarak birlik ve beraberliği sağladı.

Mustafa Kemal ,Erzurum ve Sivas Kongrelerini yaptıktan sonra Ankara’ya geldi.23 Nisan 1920’de Türk milletinin kendi içinden seçerek Ankara’ya gönderdiği vekillerle birlikte Büyük Millet Meclisini açtı.Böylece Ankara,milli mücadelenin merkezi haline geldi.Mustafa Kemal,Büyük Millet Meclisi başkanlığına seçilerek Milli Mücadele’nin lideri oldu.

DOĞU CEPHESİ VE KAZIM KARABEKİR

İtilaf Devletleri Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Doğu Anadolu’da bir Ermeni devleti kurmak için harekete geçti.Ermeniler İtilaf Devletlerine güvenerek 1920 ortalarında Doğu Anadolu’ya girdiler.O günlerde bölgedeki tek düzenli birliğimiz Kazım Kara Bekir Paşa’nın komuta ettiği Erzurum’daki 15.Kolordu idi.

Millî Mücadele’nin önde gelen komutanlarından Kâzım Karabekir 1882’de İstanbul’da doğdu. 1905’te Harp Akademisini bitirerek Manastır’a atandı. Birinci Dünya Savaşı’nda çeşitli cephelerde başarıyla görev yaptıktan sonra Kurtuluş Savaşı’nda Doğu Cephesi Komutanlığına getirildi.

Kazım Kara Bekir ,Doğu Anadolu’ya giren Ermenileri başarılı bir taarruzla bugünkü doğu sınırımızın ötesine attı. Bu cephedeki savaş BMM hükûmetinin Ermenistan ile imzaladığı 3 Aralık 1920 tarihli Gümrü Antlaşması’yla sona erdi. Gümrü Antlaşması Ankara hükûmetinin uluslararası alanda kazandığı ilk siyasi başarı olarak tarihe geçti.

“Kâzım Karabekir Paşa, anne babaları Erzurum ve Erzincan bölgelerinde öldürülen iki bin kadar yetim Türk çocuğunu evlat edinmişti. Bunlar, 4­14 yaş ara­ sında çocuklardı. Kâzım Karabekir, çocukları özellikle birer sanat ve meslek sahibi olacak şekilde yetiştiriyordu. Bunlardan bazıları gayet

4

H&Y

 

  iyi marangozluk öğrenmişti. Güzel resim çizmeyi, çocukça fakat sanatkârca oymalar yapmayı biliyorlardı.

Kâzım Paşa, ceza usulünü kaldırmıştı. Bununla birlikte çocukların kişiliklerinin serbestçe gelişmesini önlemeyecek bir disiplin kurmuştu. Kötü hareketi görülen çocuğu karşısına alıp onunla tek başına konuşurdu. “Paşa Baba”nın bir kenara çekip öğüt verdiği çocuğun bir daha kötü bir şey yaptığı olmazdı.

Çocuklarda en çok göze çarpan şey dürüstlük, doğru sözlülüktü. Bu özellikleri öğütlerle değil içinde yaşadıkları çevreden, havadan almaktaydılar.”

GÜNEY CEPHESİ’NDE KAHRAMANLAR

Mondros Ateşkes Antlaşması’nın ardından güney illerimiz önce İngilizlerin daha sonra da Fransızların işgaline uğradı.Adana,Maraş,Antep ve Urfa’ya giren Fransızlar bölgede yaşayan Ermenilerle iş birliği yaptılar.Fransızlar tarafından silahlandırılan Ermenilerin saldırıları üzerine Türk milleti kuvayimilliye birlikleri oluşturarak kendini savundu ve yiğitçe mücadele ederek işgalcileri topraklarından çıkardı.

Güney Cephesi’ndeki kurtuluş mücadelesinde erkeklerin yanında kahraman Türk kadınları da görev üstlenmiştir.Bunlardan biri de Adana’yı işgal eden Fransız kuvvetlerine karşı savaşan Osmaniyeli Tayyar Rahmiye Hanım’dır.

1890’da Osmaniye’de doğan Rahmiye Hanım, Fransızların halka yaptığı zulümler üzerine gönül­ lülerden kurduğu müfrezesinin başında Millî Mücadele’ye katıldı. Rahmiye Hanım’a atılganca hareketlerinden dolayı Tayyar (uçan) unvanı verildi.

Tayyar Rahmiye Hanım, 1 Temmuz 1920’de Osmaniye’deki Fransız karargâhına müfrezesiyle birlikte taarruz ettiği sırada düşman ateşiyle şehit düştü. Silah arkadaşları onun başlattığı taarruzu zaferle sonuçlandırıp düşman karargâhını ele geçirdiler. Bugün bu vatansever Türk kadınının mezar taşında şu cümleler yazılıdır:

“Yarınların sahibi ey gençlik,İyi tanı, ebedî sükûnetle bu mezarda yatanı. Hak için, bayrak için canın feda edip Armağan etti bize bu mukaddes vatanı.”

Güney Cephesi’ndeki millî kahramanlarımızdan biri de Maraş’ta düşmana ilk kurşunu atarak kurtuluş mücadelesini başlatan Sütçü İmam’dır (1871 ­ 1922).

Maraş’taki Fransız­Ermeni askerleri 31 Ekim 1919 günü evlerine gitmekte olan Türk kadınlarına saldırdılar. Kadınları korumak isteyen Çakmakçı Sait’i de şehit ettiler. Bunun üzerine Sütçü İmam adıyla bilinen Maraşlı bir vatansever hızla dükkânından çıkarak askerlerden birini öldürdü.

Bu olaydan sonra Sütçü İmam, gündüzleri köy köy dolaşarak düşmana karşı direniş çağrısı yaptı. Geceleri ise şehre inerek düşmana karşı yürütülen mücadeleye yardım etti. Maraş savunmasına katılıp şehrin kurtuluşuna önemli katkılarda bulundu.

Millî Mücadele günlerinde işgale uğrayan güney illerimizden bir diğeri Urfa idi. Urfa’da direniş ruhunu ateşleyen kişi Ali Saip Bey oldu.

5

  1885’te doğan Ali Saip Bey Harp Okulunu bitirdi. 1919 yılında Urfa Jandarma Komutanlığına getirildi. İşgalden sonra şehrin ileri gelenleri ile bir millî teşkilat kurarak Fransızların Urfa’dan atılmasında önemli rol oynadı. Bu katkılarından dolayı Atatürk tarafından kendisine “Ursavaş” soyadı verildi. Ali Saip Ursavaş 1939’da Adana’da vefat etti.

Ali Saip Bey, Fransızlarla girdiği bir çarpışmanın ardından savaş alanını gezerken şu duygulu sözleri söylemiştir:

“Şimdi toprağa serilip kalmış bu bahtsız Fransız delikanlıları ne arıyorlardı burada? Niye geldiler, burada ne işleri vardı? Urfa nere, Paris nere? Neden gelip yaşamlarını burada bıraktı bu genç insanlar. Türk yurdunu ele geçirmek, Türk istiklalini yok etmek için buraya gönderilen bu bahtsızları oymakların ve çevre köylerin savaşçıları öldürmedi. Hayır, onları buraya gönderenler öldürdü.”

Millî Mücadele’de Güney Cephesi’nin en şiddetli çarpışmaları Antep’te yaşanmıştır. Şahin Bey, Antep savunması sırasında canını bu vatan uğruna feda eden kahramanlarımızdan biridir.

Asıl adı Mehmet Sait olan Şahin Bey, Trablusgarp ve Balkan Savaşlarında bulundu. Er olarak katıldığı Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale, Yemen ve Sina cephelerinde savaştı. Gösterdiği başarılardan dolayı subaylığa yükseltildi. Fransızların Antep’i işgal etmesi üzerine Kilis Kuvayımilliye Komutanlığına getirildi. Şahin Bey Kilis­Antep kara yoluna savunma hattı kurarak Fransızların Antep’teki kuvvetlerine destek göndermelerini engelledi.

Fransızlar, Kilis­Antep yolunu açmak için 26 Mart 1920’de Antep’e doğru ilerleyişe geçtiler. Şahin Bey, emrindeki kuvvetiyle üç gün boyunca direndikten sonra şehit düştü. Adına halk tarafından türküler yakılıp ağıtlar söylendi.

Şahin Bey kendisinden Antep yolunu açmasını isteyen Fransız Komutanlığına şu mektubu yazmıştır:

“Kirli ayaklarınızın bastığı şu toprakların her zerresinde Türk kanı vardır. Her bucağında bir atanın mezarı vardır. Eski zamanlardan beri Türkler bu topraklarda yaşamaktadır. Türk bu topraklara, bu topraklar da Türk’e ısındı, kaynadı. Sadece siz değil bütün dünya bir araya gelse bizi bu topraklardan ayıramaz. Sonra sen, Türk esir yaşamaz, diye duymadın mı? Namus ve hürriyeti için ölüme atılmak bize, ağustos ayı sıcağında soğuk su içmekten daha tatlı gelir. Sizler canı kıymetli insanlarsınız. Bize çatmayınız. Bir gün evvel topraklarımızdan savuşup gidiniz. Yoksa kıyarız canınıza.”

Şahin Bey’in şehit düşmesinden sonra Antepliler kadın, çocuk, yaşlı demeden kahramanca savaşmaya devam ettiler. Ancak açlık, susuzluk ve cephanesizlik yüzünden 9 Şubat 1921’de teslim olmak zorunda kaldılar.

Güney Cephesi’ndeki mücadeleler Sakarya Zaferi’ne kadar devam etti. Zaferin ardından Fransızlar, Güney Anadolu topraklarında tutunamayacaklarını anladılar. 20 Ekim 1921’de de TBMM hükûmeti ile Ankara Antlaşması’nı imzalayıp işgal altında tuttukları Adana ve Antep’ten çekildiler.

TBMM,düşmana karşı gösterdikleri cesaret ve yiğitlik nedeniyle Antep’e “Gazi,Maraş’a “Kahraman”,Urfa’ya ise “Şanlı” ünvanlarını verdi.

6

 BATI CEPHESİ’NDE SAVAŞ

Kurtuluş Savaşı sırasında milletimizin mücadele ettiği işgal güçlerinden biri de Yunanlar idi. Yunanlar 15 Mayıs 1919’da İzmir’e asker çıkardılar. Ardından da Ege’nin iç kesimlerine doğru ilerlemeye başladılar. Böylece Millî Mücadele’mizin Batı Cephesi açılmış oldu.

İzmir’in işgaline karşı ilk tepki gazeteci Hasan Tahsin’den geldi. İzmir’de yayımlanan Hukukubeşer Gazetesi’nin başyazarı Hasan Tahsin 15 Mayıs 1919 sabahı İzmir rıhtımına çıkan Yunan askerlerine ilk kurşunu atarak Millî Mücadele’nin sembol isimlerinden biri oldu. Hasan Tahsin çıkan çatışmada şehit düştü. Ancak onun bu kahramanca hareketi Türk milletinin direniş azmini güçlendirdi.

İzmir’in işgali yurt genelinde düzenlenen mitinglerle protesto edildi. Ege’de de halk Yunanların ve yerli Rumların saldırılarına karşı Kuvayımilliye birlikleri kurdu. Her yaştan eli silah tutan gönüllülerce kurulan bu birliklerin liderliğini Yörük Ali Efe gibi halk kahramanları üstlendi.

Yörük Ali Efe 1895’te Aydın’ın Sultanhisar ilçesinin Kavaklı köyünde doğdu.Ege’deki Yunan işgaline karşı Aydın’da ilk Kuvayimilliye teşkilatını kurarak silahlı mücadeleyi başlattı.Yörük Ali Efe, düzenli ordu kurulana kadar Menderes ve yöresi komutanlığını yaptı.Yaklaşık yirmi ay boyunca düşman kuvvetlerinin Aydın üzerinden doğu­ya doğru ilerlemesini engelledi. Düzenli ordunun kurulması üzerine savaş tecrübesine sahip grubu ile birlikte BMM ordusuna katıldı.

Yörük Ali Efe, Millî Mücadele’ye katkılarından dolayı TBMM tarafından kırmızı şeritli İstiklal Madalyası ile ödüllendirildi. 23 Eylül 1951’de de vefat etti.

Batı Anadolu’daki Yunan ordusunun ilerleyişini ilk zamanlarda Kuvayimilliye birlikleri durdurmaya çalıştı.Kuvayimilliye’nin yetersiz kalması üzerine BMM tarafından Batı Cephesi Komutanlığı adıyla düzenli ordubirliklerikuruldu.BatıCephesiKomutanlığınaönceAliFuatPaşadahasonradaAlbay İsmet Bey atandı.

1884’te İzmir’de doğan İsmet İnönü, 1903’te Harp Okulundan, 1906’da da Harp Akademisinden birincilikle mezun oldu. Birinci Dünya Savaşı’nda çeşitli cephelerde bulunduktan sonra Millî Mücadele’nin başlamasıyla birlikte Anadolu’ya geçti. Batı Cephesi Komutanlığına getirildi. Büyük Taarruz’un zaferle noktalanmasının ardından Mudanya Mütarekesi görüşmelerinde ve Lozan Barış Konferansı’nda Türkiye’yi temsil etti. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk başbakanı olan İsmet Paşa, İnönü soyadını aldı. Atatürk’ün ardından seçildiği cumhurbaşkanlığı görevini 1950 yılına kadar sürdürdü. 1973 yılında vefat etti.

Albay İsmet Bey komutasındaki düzenli ordu birlikleri Batı Cephesi’ndeki ilk başarılarını İnönü Savaşlarında kazandı.İnönü zaferleri Türk milletinin TBMM’ye ve düzenli orduya güvenini arttırdı.Mustafa Kemal ,İsmet Paşa’ya çektiği kutlama telgrafında “ Siz orada sadece düşmanı değil,milletin ters giden talhini de yendiniz.”diyerek kazanılan zaferlerin önemini vurguladı.

İnönü Savaşlarında geri püskürtülen Yunan Ordusu,10 Temmuz 1921’de Ankara’ya doğru yeniden hücuma geçti.TBMM Başkanı Mustafa Kemal, güçlü Yunan taarruzu karşısında kayıp vermemek için ordumuzu Sakarya Nehri’nin doğusuna çekti.Bunun üzerine Afyon,Kütahya ve Eskişehir, Yunan işgaline uğradı. Bu zor günlerde TBMM tarafından başkomutanlığa getirilen Mustafa Kemal Paşa, Türk milletinin fedakarlıklarıyla ordumuzun eksiklerini giderdi.Sakarya Meydan Muharebesi 23

7

H&Y

 

  Ağustos 1921’de Yunan ordusunun hücumuyla başladı.22 gün geceli gündüzlü devam eden bu büyük savaş Türk Ordusunun zaferiyle sonuçlandı.

Sakarya Zaferi yurdun her yerinde büyük coşkuyla kutlandı.TBMM,kazandığı bu zafer nedeniyle Mustafa Kemal Paşa’ya “mareşal “rütbesini ve “gazilik” ünvanlarını verdi.

Sakarya Zaferi’nin kazanılmasında cephedeki Mehmetçik kadar cephe gerisinde mermi taşıyan insanlarımızın da önemli payı vardır.O günlerde İstanbul’dan gizlice ele geçirilen silah ve cephaneler Kastamonu’nun Karadeniz kıyısındaki ilçesi İnebolu’ya oradan da Ankara’ya taşınıyordu.Bu yolda en büyük fedakarlığı kadınlar üstleniyordu.Onlardan biri de Kastamonulu Şerife Bacı idi.

Şerife Bacı İnebolu’dan Kastamonu’ya kağnıyla cephane taşıyordu. Genç kadın bir seferinde kafilesinin gerisinde kaldı. Buna rağmen sürekli yağan kar altında gece boyunca yoluna devam etti. Cephane yüklü kağnısıyla Kastamonu Kışlası önüne kadar gelebildi. Ancak şehre girmeye gücü yetmedi.

Sabah olduğunda yol kenarında duran kağnı arabasının yanına gelenlerin gördüğü manzara dayanılmazdı. Bu kahraman Türk kadını, yorganını taşıdığı top mermilerinin üzerine örterek kıymetli yükünü korumak istemişti. Kendisi de kollarını açarak yorganın üzerine kapanmış hâlde soğuktan donakalmıştı.

Cemil ve Rıfat Çavuşlar gözyaşları dökerek şehit kadının üzerindeki karları süpürüp onu arabadan indirdiler. Tam o anda yorganın altından gelen bir çığlıkla irkildiler. Yorganı kaldırınca otlara sarılı top mermileri arasında kundaklı bir kız çocuğuyla karşılaştılar. Annesi top mermileri ıslanmasın ve o donmasın diye kendisini feda etmişti.

Başkomutan Mustafa Kemal Paşa,Sakarya Zaferini kazandıktan sonra düşmanı kesin olarak yurttan atmak için harekete geçti.Türk ordusunu asker sayısı,silah ve cephane bakımından güçlendirerek taarruz hazırlıklarına hız verdi.Bu hazırlıklar sırasında onun en yakın yardımcılarından biri Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak Paşa oldu.

Fevzi Paşa 1876’da İstanbul’da dünyaya geldi. Harp Akademisini bitirdikten sonra ordunun

çeşitli kademelerinde görev yaptı. Balkan Savaşlarının ardından katıldığı Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale, Kafkasya ve Suriye Cephelerinde bulundu. Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan sonra bir süre İstanbul’da kalan Fevzi Paşa, 1920 yılının ortalarına doğru Ankara’ya gelerek Millî Mücadele’ye katıldı. İlk meclis hükûmetinde millî savunma bakanlığı görevini yürüttü. Sakarya Meydan Savaşı öncesinde de bakanlıktan ayrılarak genelkurmay başkanlığı görevini üstlendi.

Sakarya Meydan Savaşı’nda çok değerli hizmetlerde bulundu. Büyük Taarruz’un planlarının hazırlanması ve başarıyla uygulanmasında rol oynadı. Millî Mücadele’ye yaptığı bu katkıları nedeniyle Mustafa Kemal’in teklifi üzerine TBMM tarafından mareşalliğe yükseltildi.

Başkomutan Mustafa Kemal hazırlıkların tamamlanmasının ardından 26 Ağustos 1922’de taarruz (saldırı)emrini verdi.30 Ağustos’ta Yunan birliklerini Dumlupınar’da kuşattı.Tarihe Başkomutanlık Meydan Muharebesi olarak geçen bu savaş Yunan ordusunun ağır yenilgisiyle sonuçlandı.Bundan sonra Mustafa Kemal’in “Ordular!İlk hedefiniz Adeniz’dir,ileri!” emrini alan Türk ordusu 9 Eylül’de İzmir ‘e girdi.Oradan da boğazlar bölgesi ve İstanbul’a doğru yürüyüşe geçti.Bunun üzerine savaşı göze alamayan İtilaf Devletleri Türk hükümetine ateşkes teklifinde bulundu.

8

H&Y

  Bursa’nın Mudanya kasabasında yapılan görüşmeler 11 Ekim 1922’de ateşkes anlaşmasının imzalanmasıyla sonuçlandı.Bu anlaşmayla işgal altındaki boğazlar bölgesi,İstanbul ve Doğu Trakya savaş yapılmadan kurtarıldı.

Bizler milletimizin geçmişte uğradığı felaketlerden ve gösterdiği fedekarlıklardan ders çıkarmalıyız.Bir yandan da Atatürk başta olmak üzere kahraman atalarımızla gurur duyup onlardan aldığımız güçle kendimize güvenmeliyiz.

Egitimhane.com

9

H&Y

 

Cevap:Geçmişimi Öğreniyorum

      Aile Tarihi

      Aile tarihi, üyesi olduğumuz ailenin ya da seçtiğimiz başka bir ailenin geçmişinin ayrıntılı olarak incelenmesidir.

Aile tarihi oluşturulurken araştırma ile sahip olduğumuz bilgiler aile tarihini öğrenmemize yardımcı olacak ve tarihi öğrenmek için bize yol gösterecektir. Güncel bilgilerimizden yola çıkarak geçmişe doğru gideriz. Örneğin, büyük annemizden anne, babasının öykülerini dinleriz. Mümkün olduğunca geriye gidip bilgi toplarız.

Araştırma süresince fotoğraf, eşya, belge de toplamaya çalışmalıyız. Eşya, fotoğraf ve belgeler araştırmamızı destekleyen unsurlardır. Araştırmamızın sağlam kaynaklara dayanması ve bilimsel nitelik kazanması için ulaşabileceğimiz her türlü unsuru değerlendirmeliyiz.  Aile tarihini araştırırken, sözlü tarih yöntemini kullanabiliriz.

      Sözlü Tarih Yöntemi

         Sözlü tarih, belli bir konu ile ilgili olarak, konu hakkında bilgi sahibi olan kişilerle görüşmeler yapılarak bilgi toplamak, incelemektir. Sözlü tarih, tarihin bir kolu değil, bir yöntemidir.

Sözlü tarih yöntemi kullanılırken aşağıdaki aşamalar izlenir:

1. Konunun Seçilmesi

2.Görüşme Yapılacak Kişinin Belirlenmesi (Bu kişiler seçilirken konu ile ilgili yeterince bilgi sahibi olmalarına dikkat edilmelidir. Örneğin, aile tarihi araştırılırken ailenin yaşça en büyük bireyleri seçilebilir)

3. Soruların Hazırlanması

4. Görüşmenin Düzenlenmesi : Görüşülecek kişiye, önceden sözlü tarih çalışması yapılacağı hakkında bilgi verilmelidir. Randevu alınmalıdır.Görüşme sırasında kayıt cihazı, fotoğraf makinesi gibi araçlar kullanmak yararlı olur. Ayrıca soruların cevapları not edilmelidir. Görüşme sırasında anlatılanlarla ilgili belge, eşya veya fotoğraf olup olmadığını sorulur.

5. Görüşmede Elde Edilen Bilgilerin Düzenlenmesi

Bilgiler düzenlenirken bir bütünlük içinde olmasına özen gösterilmelidir. Aynı konudaki bilgiler bir araya yerleştirilmelidir. Fotoğraf ve belgeler de ait olduğu konunun içinde yer almalıdır.

Kültür: Bir toplumun geçmişten günümüze aktardığı duygu, düşünce, inanış ve yaşam biçimlerinin bütünüdür.

Millî Kültür  : Bir millete ait bilgi, inanç, davranış ve eserlerdir.

Kültür Ögelerimiz

1. Milli ve dini bayramlar

2. Halk oyunları

3. Gelenek-görenekler (düğün, nişan, kına gecesi, çeyiz hazırlama, asker uğurlama vb.)

4. Mimari eserler (saraylar, camiler, köprüler, hamamlar, çeşmeler vb.)

5.Yöresel kıyafetler

6. El sanatları (çinicilik, ebru sanatı, nakış, çömlekçilik, halıcılık, kilimcilik, dericilik vb.)

7. Yemekler (baklava, lokum, mantı, kebaplar, aşure, höşmerim, keşkek vb.)

8. Geleneksel oyunlar (Hacivat-Karagöz, orta oyunu vb.)

9. Edebiyat ve sanat (destan, türkü, mani, tekerleme, bilmeceler, masal, atasözü ve deyimler )

      Atatürk, milli kültürün korunması ve geliştirilmesine büyük önem verirdi. “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür. Milli kültürümüzü, çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkaracağız.” sözleriyle bunu ifade etmektedir. Bununla ilgili olarak;

1. Türk dilinin, bilim ve kültürünün gelişmesi için Harf Devrimi’ni yapmıştır.

2.Herkesin okuma-yazma öğrenmesi için okuma-yazma seferberliği başlatmıştır.

3.1931 yılında Türk Tarih Kurumunu, 1932 yılında Türk Dil Kurumunu kurmuştur. (TDK’nin amacı, Türk dilini geliştirmek, dilin milletleri birleştirici bir unsur olduğunu Türk milletine anlatmaktır. TTK’nin amacı ise tarihimizi doğru ve güvenilir kaynaklardan öğrenmemiz içindir. Tarihimizi bilmek geleceğimizi şekillendirmek bakımından önemlidir.)

4.Folklor (Halk bilimi) araştırmaları için enstitüler açmıştır.

5.Milli kültürümüze ait eserlerin korunması için müzeler kurulmasını sağlamıştır. (Örn. Etnografya Müzesi)

Oyunlarımız

Çocuk oyunları: Birdirbir, saklambaç, körebe, çelik-çomak, yağ satarım, mendil kapmaca, aç kapıyı bezirgan başı …

Yetişkin oyunları: Yağlı güreş, cirit, okçuluk (Daha sonra spor dalı haline dönüşmüştür.)

Günümüzde teknolojinin gelişmesi ile çeşit çeşit oyuncaklar, bilgisayar oyunları oynanmaktadır. Bazı oyunlar hala oynanmaktadır.

2

Kurtuluştan Kuruluşa

      Mustafa Kemal, 1881 yılında Selanik’te doğdu. Sırasıyla; Mahalle mektebi, Şemsi Efendi İlkokulu, Selanik Askeri Rüştiyesi, Manastır Askeri İdadisi, İstanbul Harp Okulu ve Harp Akademisini bitirdi.1905 yılında kurmay yüzbaşı olarak orduya katıldı. İlk görev yeri Şam’dır.

1911 yılında, o zamanki adıyla Trablusgarp’ı İtalyanlar işgal ederler.(Şimdiki adı Libya’dır. O tarihte Osmanlı toprağıdır.) Mustafa Kemal gönüllü olarak Trablusgarp’a gider. Bir yıl savaşır. İtalyanları durdurmayı başarır. Bu onun ilk askeri başarısıdır ve binbaşı rütbesine yükselir.Bunun ardından İtalyanlar, On iki Ada ve Çanakkale Boğazı’na saldırırlar. Bu sırada Balkan Savaşları başlar. Osmanlı Devleti İtalyanlarla Uşi Antlaşması’nı imzalar ve Trablusgarp İtalyanlara verilir. Mustafa Kemal,  Çanakkale Boğazı savunmasına gönderilir. I.Balkan Savaşı’nda çok toprak kaybedilir. 2. Balkan Savaşı’nda bir kısmı geri alınır.

1.Dünya Savaşı:

Avrupa’daki devletleri birbirine düşman iki gruba ayrılır.

1. İtilaf Devletleri: İngiltere, Fransa, Rusya, İtalya (sonradan Yunanistan da katılır)

2. İttifak Devletleri: Almanya, Avusturya-Macaristan, Bulgaristan, Osmanlı Devleti

1914 yılında bu devletler arasında 1.Dünya Savaşı başlar.

Çanakkale Savaşı:

İtilaf Devletleri, 18 Mart 1915’te Çanakkale Boğazı’nı geçerek İstanbul’u almak için saldırırlar.Türk direnişi karşısında geri çekilirler. 25 Nisan 1915’te yeniden saldırırlar. Mustafa Kemal’in “Size ben taarruzu değil ,ölmeyi emrediyorum.Biz ölünceye kadar geçecek süre içinde yerimize başka kuvvetler ve komutanlar gelebilir.” sözleri ve üstün askeri zekasıyla büyük başarılar elde edilir.Mustafa Kemal gösterdiği başarılardan dolayı albaylık rütbesine yükselir.

Çanakkale Savaşı’nda kahraman askerlerimizin pek azı evlerine dönebilmiştir.Hatta bazı liselerimiz, öğrencileri gönüllü olarak cepheye gittiği için mezun verememiştir.Ezineli Yahya Çavuş, Seyit Onbaşı, Çanakkale kahramanlarımızdan bazılarıdır.

Mondros Ateşkes Anlaşması:

Osmanlı Devleti ittifak Devletleri ile birlikte girdiği Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik çıkınca itilaf Devletleri ile ağır koşullar içeren Mondros Ateşkes Anlaşması'nı imzalamak zorunda kalır. 30 Ekim 1918'de Limni adasının Mondros Limanı'nda ateşkes imzalanır.

Ordu dağıtılır ve silahlara el konulur.Galip devletler Osmanlı Devleti'nin bütün topraklarını aralarında paylaşmak için işgale başlarlar.

(Not:Haritayı kes, deftere yapıştır.)

İtilaf Devletleri İstanbul’a girince Mustafa Kemal “Geldikleri gibi giderler.” der ve milli mücadele başlar.Türk Halkı vatanını kurtarmak için önce ulusal dernekler (millî cemiyetler) kurdular. Sonra yine vatanı kurtarmak ve bağımsız yaşamak için Kuvayı  Milliye (Millî Kuvvetler) adı verilen birlikler oluşturdular.

3

Kurtuluş Savaşı (Milli Mücadele)

Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a giderek milli mücadeleyi başlatır.

28 Mayıs 1919- Havza Genelgesi,

22 Haziran 1919- Amasya Genelgesi,

23 Temmuz-7 Ağustos 1919- Erzurum Kongresi,

4-11 Eylül 1919- Sivas Kongresi gerçekleşir.

Genelge ve kongrelerle halk işgale karşı ayaklandırılır ve milli mücadeleye karar verilir. 27 Aralık 1919’da Mustafa Kemal Ankara’ya gelir . 23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisini açar ve milli mücadeleyi buradan yönetir.Böylece yeni Türk Devleti’nin temelleri de atılmış olur.

10 Ağustos 1920’de İtilaf Devletleri ve Osmanlı Devleti arasında Sevr Barış Antlaşması yapılır. Türk milletine yaşama hakkı tanımayan bir antlaşma olduğu için BMM bu antlaşmayı kabul etmez.

Cepheler:

1. Doğu Cephesi: Komutanı Kazım Karabekir’dir. Ermenilerle savaşılmış ve Gümrü Antlaşması yapılarak savaş sona ermiştir.

2. Güney Cephesi: Fransız ve Ermenilerle savaşılmış, Ankara Antlaşması ile savaş sona ermiştir.Üstün mücadeleleri sebebiyle; Antep’e Gazi, Urfa’ya Şanlı, Maraş’a Kahraman unvanları verilmiştir.

3. Batı Cephesi: Yunanlılarla savaşılmıştır. Düzenli ordu kurulmuş, Tekalif-i Milliye Emirleri yayınlanmış ve zorlu savaşlar yapılmıştır.

Tekalif-i Milliye Emirleri: Her aileden bir takım çamaşır, bir çift çorap ve çarık, çeşitli malzeme ve gıda maddelerinin yüzde kırkı ordunun ihtiyacı için verilecek. Bunların bedeli sonra ödenecekti. Taşıtı olan herkes ayda bir kez savaş araçlarını taşıyacak, halk elindeki silah ve mermileri orduya teslim edecekti. Türk milletinin en büyük dayanışma örneğidir.

Batı Cephesi Savaşları:

1.  I. ve II. İnönü Savaşları (1921): İsmet İnönü komutanlığında yapılmıştır.

2.  Sakarya Savaşı (1921): Mustafa Kemal ordunun başına geçmiştir. “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır.O satıh bütün vatandır.Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla sulanmadıkça terk edilemez.” emrini vermiştir. Savaş sonunda Mustafa Kemal’e “gazi” unvanı ve “mareşal” rütbesi verilmiştir.

3.  Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Savaşı (26-30 Ağustos 1922): 30 Ağustos 1922 günü kesin zafer kazanıldı. Mustafa Kemal’in, “ Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir.İleri!” emriyle saldırıya geçen Türk ordusu, 9 Eylül’de İzmir’i, 18 Eylül’de ise Batı Anadolu’nun tamamını düşmandan kurtardı.

         11 Ekim 1922’de imzalanan Mudanya Ateşkes Antlaşması’yla savaş sona erdi. 24 Temmuz 1923 yılında Lozan Barış Antlaşması imzalandı ve yeni Türk Devleti’nin varlığı ve bağımsızlığı kabul edildi. 29 Ekim 1923’te cumhuriyet ilan edildi. Mustafa Kemal ilk cumhurbaşkanı seçildi. Birçok yenilikler yapıldı.

         Ulu Önderimizin “En büyük eserim” dediği cumhuriyeti yaşatmak hepimizin görevidir.

Açıklama:

umarım işine yarar