Cevap :
Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.” Atasözünü işitmişsinizdir. Bu atasözünün ne anlatmak istediğini bilmem hiç
düşündünüz mü? Çok güzel konuşan kişi için de “Ağzından bal akıyor.” derler. İşte bu akan bal, tatlı dilin balıdır, güler
yüzdür.
Çevremize şöyle bir bakalım. Günlük hayatımızda iki türlü insanla karşılaşırız. Birincisi, konuşmalarında ve
davranışlarında görgü kurallarına dikkat eder. Bu tür insanların yanında kendinizi rahat ve güvende hissedersiniz. Diğeri
ise kaba ve dikkatsizdir. Nerede nasıl konuşacağını bilmez. Başkalarını rahatsız ederim düşüncesi aklının ucundan bile
geçmez. Bir de hayatımızı kolaylaştıran sihirli sözler vardır. Şimdi ben bu sözlerin neler olduğunu sorsam eminim hepiniz
çok iyi bilirsiniz.
Örnek mi istiyorsunuz? Durun söyleyeyim. “Hokus pokus”, “Abra kadabra”, “Açıl susam,açıl!”.
Nasıl? Beğendiniz değil mi?..
Bu sözlerin çizgi filmlerde ve masallarda bir anlamı olabilir. “Açıl susam, açıl!” deyince Ali Baba ve Kırk Haramilere
bütün kapıların açıldığını biliyoruz. Ama bizim sihirli sözlerimiz bunlar olmasa gerek. Haydi daha fazla sabrınızı
tüketmeyelim de birkaç tanesini söyleyelim.
Teşekkür ederim!
Özür dilerim!
Affedersiniz!
Rica ederim!
Bu kadar mı? Elbette değil. Diğerlerini de siz düşünün. İnanıyorum ki hepinizin söz dağarcığı bu güzel sözlerle
doludur. Peki, bu sözleri ne zaman ve hangi durumlarda kullanırız?
Birinden bir iyilik gördüğümüz zaman o kişiye yardımından dolayı teşekkür ederiz. İstemeden yaptığımız yanlış bir
davranış ya da söylediğimiz hatalı bir söz için özür dileriz. Biri bize teşekkür ettiği zaman da “Önemli değil!” ya da “Rica
ederim!” diyerek karşılık veririz. Unutmayalım ki bu saygı sözleri birbirimize karşı sevgimizi çoğaltır. Teşekkür ederek
teşekkür etmeyi, özür dileyerek de özür dilemeyi öğretiriz. Bu güzel sözleri, yerinde ve zamanında kullanmayı önce
ailemizden ve büyüklerimizden öğreniriz. Okulumuzda ise öğretmenlerimiz öğrendiklerimizin üstüne daha fazlasını
katarlar. Ben bu sözlere altın sözler de diyorum. Altın, nasıl en değerli maden ise bu sözler de sözcüklerin altınıdır. Ancak
sözü kıymetli yapan kendisi değil onu kullanan insandır. Söz de insanı kıymetlendirir.
Büyük şairimiz Yunus Emre bakın ne güzel söylemiş:
Sözü bilen kişinin,
Yüzünü ağ ede bir söz.
Sözü pişirip diyenin,
İşini sağ ede bir söz.
Atalarımız da aklına her geleni söyleyeni “İstediğini söyleyen, istemediğini işitir.”atasözüyleuyarmışlardır.Görgü
sahibi insanlar, hem yerinde konuşurlar hem de konuşurken ses tonlarına dikkat ederler. Konuşmaları, dinleyeni rahatsız
etmez. Bağırmadan konuşurlar ve konuşmalarında emir verici bir ton bulunmaz. Özellikle olumsuz ve kırıcı anlam taşıyan
“Hayır olmaz!”, “Bana ne!”, “Sana ne!”, “Seni ilgilendirmez!” , “Asla!” gibi ifadeleri kullanmaktan sakınırlar.
Başkaları ile iletişimde acaba konuşmak kadar dinlemek de önemli değil mi? Elbette önemli. Dinlemeden
anlamanın olmayacağını bilmeyenimiz yoktur. Ne demiş atalarımız: “Bin dinle, bir konuş.”, “Söz gümüşse sükut altındır.”
Dinlemenin de kendine özgü kuralları vardır. Söz gelişi, bir arkadaşımızla konuşuyoruz. Arkadaşımız bize bir şeyler
anlatıyor. Onu nasıl dinleriz? Öncelikle konuşan arkadaşımızın yüzüne bakarız. Gözlerimizi etrafta dolaştırmayız ve başka
bir şeyle meşgul olmayız. Bu davranışlarımız arkadaşımızın anlattıklarına önem verdiğimizi gösterir. Bir diğer güzel
davranış da karşımızdaki konuşurken onun sözünü kesmeden sonuna kadar dinlemektir.
Dinlemek mi daha zor yoksa konuşmak mı, diye sorsanız, size dinlemenin konuşmaktan daha zor olduğunu
söylerim. Çünkü dinlemek sabır ister, çaba ister. Şunu aklımızdan çıkarmamalıyız. Öğrenme evinin giriş kapısının
anahtarı dinlemedir.
Dinleme ve konuşma bir elmanın iki yarısı gibidir. Birini diğerinden ayrı göremeyiz ve biri olmayınca diğeri hep
yarım kalır. Önce dinleyelim sonra konuşalım. Ama yerinde konuşalım ve nerede olursak olalım görgü kurallarına uyalım.
İbrahim GÜLTEKİN