👤

bereketli topraklar üzerinde kitabinin kompozisyonu​

Cevap :

Cevap:

Bereketli Topraklar Üzerinde, Orhan Kemal’in yürek yakıcı romanlarından biridir. Tarımın makineleştiği, insan emeğinin şehirlere göç ettiği, sanayileşme sancılarının çekildiği bir dönemde ilkel kapitalizmin sömürü koşullarında insan onurunun ayakta kalabilmek için verdiği uğraşı anlatır. Çıkılan bu zorlu yolculuğun sonunda kaybeden yine ezilenler olsa da yetinmeye çalıştıkları küçücük mutlulukları, her şeye karşın korumaya çalıştıkları umutları onları âdeta birer destan kahramanı yapar.

Orhan Kemal gerçekçiliği yalın ve çarpıcı bir gerçekçiliktir, kahramanlarını içinde bulundukları koşulların doğallığıyla verir, onları dışarıdan anlatırken iç dünyalarına da ayna tutar. Kimi pasajların anlatımında şiirsel bir eda görülür. Bacağını patoz makinesine kaptıran Pehlivan Ali’nin ölüm sahnesinde Nazım’ın kapitalizm karşısındaki öfkeli dizelerini anımsarız. Egemen gücün açgözlülüğü, kazanma hırsı Pehlivan Ali’yi âdeta ölümün kucağına iter. Anlatım temposu hareketli bir sahnedir:

“Ağa memnun, ırgatlara baktı. Birden coştu: ‘Ha babam kardaşlarım ha!’ diye bağırdı. Irgatlar yekindi. Koca koca demetler daha büyük bir hızla patoza uçurulmaya başladı. Öyle müthiş bir çalışmaydı ki… Küçük ağa bu tempoya kendini kaptırdı, patoza az daha sokuldu. ‘Devirin ha, devirin ha, devirin!!!’ Beden kalınlığında demetler patozun doymak bilmeyen ağzından içeri devriliyor. Irgatlar kinle, öfkeyle, hınçla çalışıyorlardı. İnsan gücünün üstünde bir çalışmaydı. Damarlarında kan değil, milyonluk kilovatlar akıyordu sanki. ‘Devir ha, devir ha, devir!!’”

Köse Hasan’ın veda sahnesinde ise anlatım temposu daha yavaştır ama yüreğe de ta içerden dokunur. Köse Hasan ölmek üzeredir, kızına ucuz bir saç tokası ile alelade bir tarak almıştır, arkadaşlarından bunları kızına vermelerini ister. Orhan Kemal bu sahneyi yazarken Adana’da bulunduğunu söyler. Bir röportajında bunu şöyle anlatır:

“Kafamda öz ve biçimi tespit etmişim de romanı yaşıyorum. Köse Hasan’ın ölüm sahnesine takılmışım. O sırada tam Seyhan kıyısındayım. Kendi kendime mırıldanarak, Köse Hasan’ın hemşerisine vasiyetini en iyi şekilde vermek için nasıl dedirtmeliyim diye, bir, beş, on tekrarlar yapıyorum. Birden istediğim klişe düştü kafama: ‘Kardaşlar, beraber tuz ekmek yedik. Ola ki, bana hakkınız geçti. Benim gücüm yok…’ falan der ya! Oralara gelince birden Köse Hasan oldum sanki. Elimde kızım için aldığım saç tokası. Hemşerilerime bunu kızıma götürmelerini vasiyet ediyorum. Öyle dokundu ki, başladım ağlamaya.”

Berna Moran, Bereketli Topraklar Üzerinde‘yi en iyi on Türk romanı arasında sayar.