👤

SIRDAN BİR HİKAYE OLUŞTURARAK ÖZET LAĞZIM KENDİMİZ UYDURCAZ KONUSU FARK ETMEZ YAĞRINA YETİŞTİRMELİYİM ağağağağağağağ

Cevap :

Cevap:

Karnını doyurmak için yiyecek bir şeyler bulmaya çıkan kurt, gecenin karanlığında sessiz sessiz yürüyordu. Çok aç olduğu belliydi. Ayın bedenine vuran ışıklarından nerdeyse kemikleri sayılıyordu. Patikaya doğru ilerlerken; iyi beslendiği her halinden belli olan heybetli ve tüyleri oldukça bakımlı bir köpekle karşılaştı. Onun bu haline imrenen kurt;

Ne şanslısın! Sana bakacak ve karnını doyuracak insanlar, gece güvenle uyuduğun bir yuvan var. Bu halinden ne kadar da memnun görünüyorsun.

Köpek, kurda doğru merhametli bir bakış atarak kurdun bu çelimsiz haline üzüldü. Yaşadığım yerde yiyecek bulmakta zorluk çekmiyorum, düzenli bir hayatım var dedi. Eğer sen de benim gibi düzenli bir hayat istersen benimle gelebilirsin. İstediğin kadar doyarsın ve kulübemi paylaşırız.

Bu teklifi büyük bir sevinçle karşılayan kurt, köpekle birlikte yola düştü. Geceleri evin korunmasında köpeğe yardım edecek böylece düzenli kalacak bir yeri ve bol miktarda yiyeceği olacaktı.

Birlikte köpeğin evine doğru yürürlerken kurt, köpeğin parlak tüylerinin arasında bir yara izi gördü ve sordu: Boynundaki yara izi nedir? Canın acıyor mu, bu nasıl oldu?

Köpek, umursamaz bir tavırla cevap verdi: Önemli bir şey değil. Zincirin tasması yapmış olabilir, acımıyor, dedi.

Kurt, büyük bir hayretle sordu, nasıl yani sen özgür bir hayat sürmüyor musun?

Köpek, aslında sadece gündüzleri zincire bağlanıyorum. Sahibim benim saldırgan bir köpek olduğumu ve etrafa zarar vereceğimi düşünerek beni bağlıyor. Geceleri ise tasmamı takmıyor, istediğim yere gitmekte özgür oluyorum. Hem bu durum benim için daha iyi. Çünkü akşama kadar dinleniyor uyuyor ve güçleniyorum. Ardından da karnımı bir güzel doyurup gece görevimi daha iyi bir şekilde yerine getirebiliyorum.

Evdeki herkes beni çok seviyor. Evin küçük oğlu benimle oynamaya bayılıyor. Evin hizmetçileri beni besliyor. Bazen de sahibimin tabağından yiyorum. Bu sırada arkasına bile bakmadan karanlıkta kaybolan kurdun arkasından seslendi:

Nereye gidiyorsun?

Kurt, köpeğe dönerek senin adına sevindim benim tutsak arkadaşım. Tüm yiyecekler, mutlu yuvan ve seni sevdiğini söyleyen o sahipler senin olsun. Ben özgürlüğümü tüm bu şeylerin hiçbirisine değişmem. Ve ne için olursa olsun o zinciri boynuma takmayı kabul etmem, diyerek yoluna gitti.

Cevap:

Namus cinayeti öyküsü. Bizim gibi doğu kültürünün hakim olduğu toplumlarda bu hiçte şaşırıp kalacağımız bir öykü değil sanırım. Ama bu öykü de Santiago

NASAR’ın öldürüleceğini bütün kasaba biliyor ve tam “kuzuların sessizliği” yaşanıyor.

Kimse onu uyarmak onun ölümünü engellemek için ciddi bir girişimde

bulunmuyor. O kadar ki öldüren kardeşler adeta onun bir şekilde kaçırılmasını saklanılmasını istiyor ne yazık ki böyle bir şey olmuyor. İnsanların suskunluklarıyla

bir cinayete nasılda ortak olduklarının hikayesi o acımasız duruşun hikayesi. Aslında bu modern dünyada sürekli yaşanan bir olayın öyküsü. Hemen hemen hepimiz de aynı şeyi yapmıyormuyuzgözümüzün önünde “ben geliyorum diye bağıran”

kötülüklerin olmasına izin vermiyormuyuz seyircisi olmuyor muyuz? Tvlerin karşısına geçip büyük bir vurdumduymazlıkla başta kendi duygularımız olmak

üzere duygularımızın katledilmesine kayıtsız kalmıyor muyuz? Bu bizim öykümüz o yüzden de. Belki durumumuzun vahametini algılamıza yardımcı olur dışarıdan

bizim resmimizi görmek. O yüzden de bu mutlaka okunulması gereken bir eser. Üstelik Marquez gibi büyük bir yazarın akıcı dilinden bu öyküyü dinlemek Tvlerdeki

“topcu”lardan “popcu”lardan daha insancıl daha faydalı ve daha zevkli olduğu inancına sahibim. Belki başımıza bir taş düşerde uyanırız; yaşadığımızın

farkına varır; yaşamımıza sahip çıkarız. Yaşamın kutsallığına göstermemiz gereken saygıyı gösterebiliriz.

Açıklama:

devamı yok bu kadar