11. Sıcak bir mayıs günüydü. Küçük bahçeyi gölge içinde bırakan
kocaman tek dut ağacının altında eski, temiz bir hasırın üs-
tüne serdiği kırmızı şiltesinde Şefika Molla oturmuş; sarı, is-
kelet eliyle nazlı kedisi Mercan'ı okşuyordu. Önümüzdeki sac
mangalda bakır bir cezve kaynıyor, sağ tarafında kahve ta-
kımları duruyordu. O, yazın yağmursuz günlerde sabahtan
akşama kadar hep buracıkta oturur, gelen hastalara okur,
kurşun döker, akşam namazını kıldıktan sonra bir katlı ev-
ceğzine giderdi. Kocası otuz sene evvel ölmüştü. Hiç çocuğu
olmamıştı. Dünyada yapayalnızdı. Ama yine bir can yoldaşı
vardı. Rüküş Kadın isminde bir zenci otuz senedir onunla be-
raber yaşıyordu. Kocasından bir şey kalmamıştı. Lakin can
yoldaşı ile rahat rahat ömürlerini geçiriyorlardı. Şefika Molla
için çok zengin deniliyordu. Çünkü bütün Selanik hastaları ona
gelirdi. Yazın bahçesinde dut ağacının altındaki muayeneha-
nesi, kışın kırmızı yün halı döşemeli minimini bir mescide ben-
zeyen ocaklı, mihraplı odacığı hiç boşalmazdı.
Bir hikâyeden alınan bu parçayla ilgili aşağıdakilerden
hangisi söylenemez?
A) Betimleyici anlatıma başvurulduğu
B) İç konuşma tekniğinden yararlanıldığı
C) Hikâye yapı unsurlarının tamamının kullanıldığı
D) Anlatılanların yaşamsal gerçeklikle örtüştüğü
E) Dokunma duyusuyla ilgili ayrıntıya yer verildiği